Türk-Rus krizi
25-30 yıldır büyük zorluklarla adım adım güçlendirilen Türkiye-Rusya ilişkileri, 24 Kasım 2015’te bozuldu. 1.5 aydır gündemimiz Türk-Rus krizi. Siyasi ve askerî gerginliklerin ötesinde, iki ülkeye de ekonomik ve insani alanda önemli zararlar veren/verecek olan krizin Türkiye’ye maliyetinin on milyarlarca doları bulacağı tahmin ediliyor.
Rusya cephesi
Kremlin bir taraftan “Türkiye toplumuyla sorunumuz yok, ama Erdoğan yönetimiyle ilişki kurmayız” açıklamaları yapıyor, diğer taraftan turizmden ticarete, kültürel ilişkilerden insani-ailevi bağlara kadar bir dizi alana yayılan yasaklamalara, kısıtlamalara ve fiili baskılara baş vuruyor. Ancak ne Ankara Büyükelçiliği’ni kapatmayı düşünüyor, ne de başta enerji olmak üzere iki ülke ilişkilerinin kendisi açısından öncelik taşıyan stratejik alanlarına dokunuyor.
Türkiye cephesi
Uçağın düşürülmesinden sonra Ankara, çoğunlukla Moskova’ya göre daha yumuşak ve uzlaşmacı bir üslup kullanıyor. Ancak Rusya’nın, 1. Özür dilenmesi, 2. Tazminat ödenmesi, 3. Sorumluların cezalandırılması taleplerini karşılamaya yanaşmıyor. Krizin maddi zararlarının, başka ülkelerle kurulacak/güçlendirilecek ilişkilerle telafi edilebileceğini savunuyor.
Kamuoyu ve medya
Onlarca yıl boyunca Türk-Rus dostluğunu destekleyen iş çevreleri, resmî ve sivil inisiyatiflerle organizasyonlar, şimdi büyük ölçüde suskun ve şaşkın. Kriz, ikili ilişkilerin bugüne dek güçlü lobiler oluşturamadığını ortaya koydu. Mevcut bağlantılar ve dostluklar ise, siyasi ortamın aniden sertleşmesinden doğan çekincelerden dolayı şu aşamada aktif değil.
Elbette Rusya ve Türkiye halklarının birbiriyle ilgili olumlu görüş ve izlenimleri bir anda yok olmuyor; ama maalesef gelişmelerden giderek olumsuz etkileniyor.
Rus medyası, Kremlin’in sertleşmesine paralel olarak Türkiye’ye ve Türklere karşı aşırı derecede sert, milliyetçi, hatta nefret dolu yayınlar yapıyor. (Aralık ayında yayımlanan bir ankete göre, yazılı basında Türkiye, Ukrayna ve ABD’yi geride bırakarak “1 numaralı düşman ülke” oldu.)
Türkiye’de ise medyanın iktidara yakın olan temsilcileri giderek Putin aleyhtarı yazı ve haberleri arttırıyor. Ayrıntılı bilgi ve analiz bakımından ise medyada genel olarak önemli boşluklar var.
Ne yapmalı?
Rusya’dan vazgeçilir mi?
Ne Türkiye Rusya’dan vazgeçebilir, ne de Rusya Türkiye’den.
Tarihi, kültürel, insani bağlar bir yana, dış ticaret verilerine göre Rusya bizim için Almanya’dan sonra ikinci ülke. Turizmde de öyle. Enerjide ilk sırada. Rusya dış ticaretinde ise Türkiye 6. sıraya kadar yükseldi. Turizmde ilk destinasyondu. Gazprom’un ikinci büyük müşterisi. Türk-Rus aileler, her iki ülkede de – akrabalarıyla birlikte – birkaç milyon kişiyi etkileyen en etkili ortak bağ.
Liderlerin rolü
Her iki ülkedeki siyasi durumu ve liderlerin özelliklerini de göz önüne alan geniş çevrelerde, Türk-Rus krizinin ancak Putin ve Erdoğan tarafından çözülebileceği kanısı yaygın. Ancak Putin gerilimi tırmandırmakta, Erdoğan ise kapsamlı bir çözüm önerisi ortaya koymamakta. Bu durumda kriz aylarca, hatta yıllarca sürebilir. Doğrusu, Ankara ile Moskova arasındaki işbirliğinin (Atatürk-Lenin yakınlaşması dışında) on yıllar boyunca en çok geliştiği dönem, 2004 sonrasında ve önemli ölçüde Erdoğan’la Putin’in sayesinde yaşandı. Bununla birlikte, kökleri 500 yılı aşkın geçmişe dayanan Türkiye-Rusya bağlarının, iki liderin ve onlar arasındaki ilişkilerin ötesinde değer taşıdığı da ortada.
İş dünyası hareketlenmeli
Türk iş dünyası, ihracattan turizme, tekstilden inşaata kadar birçok sektörde Rusya’dan milyarlarca dolar kazanmıştır ve daha da fazlasını kazanabilir.
Peki, aynı şey Türkiye’deki Rus girişimcileri için de söz konusu değil midir? İlişkiler düzeltilmezse Gazprom, Denizbank (Sberbank), Rosatom (Akkuyu), Lukoil ve diğer Rus devleri, Türkiye’deki milyarlık yatırımlarının geleceğinden nasıl emin olabilirler?
O halde adım adım giderek ENKA’dan Efes’e, Şişecam’dan Vestel’e, Beko’dan Garanti Bankası’na, Rönesans’tan Coral’a kadar Ruslarla çalışan iş dünyamızın ilişkilerinden ve imkânlarından yararlanmaya çalışmalıyız. Aynı şekilde buradaki Rus şirketlerinden de yararlanmalıyız. (Resort Dergisi 157. Sayısından alınmıştır)
Kaynak: Turizm Gazetesi