07 Eylül 2014 Pazar
– ŞAHİN ULUKANLIGIL-turizmhaberleri.com/ Antalya
Oldukça vahim bir konuyla ilgili de olsa sosyal kampanyalarda pozitif unsurların, negatif unsurlardan her zaman çok daha fazla ilgi çektiği ve yarar sağladığı bir gerçek. ALS Derneği Amerika’da geçen sene 29.07 – 29.08 tarihleri arasında 2,8 milyon $ bağış toplayabilmişken, bu sene Ice Bucket Challenge kampanyası sayesinde aynı dönem içerisinde toplanan bağış miktarı 101 milyon $’a ulaşmış durumda…
(Kaynak: http://goo.gl/T5wamS). Bu hastalığa çare olacak bir ilacın toplam AR-GE maliyetinin ise yaklaşık 5 milyar $ tutacağı öngörülüyor. Fakat karlı bir iş olmadığı için ilaç şirketleri bu yatırımı yapmıyor.
Kampanyanın bu denli başarılı olmasının bir nedeni de insanın kendisini güvende hissetme duygusundan sonra gelen “bir topluluğa ait ” veya “olaya dahil ” olma ihtiyacı.
ALS ye yakalanmış bir kadını dinleme fırsatım oldu. Söylediğine göre eskiden dengesini koruyamayıp sokakta yalpalamaya başladığında, insanlar genelde kendisini sarhoş olmakla suçluyorlarmış. Neredeyse hiçbir doktorun bu hastalık hakkında en ufak bir fikri dahi yokmuş. Fakat sadece şu birkaç hafta içerisinde bile bu konularda ciddi gelişmeler yaşanmış. Kendi meydan okuma videolarını çekerek kampanyaya katılan çok sayıda ALS hastası da var. ALS yle mücadele eden derneklerin yetkilileri, birçok hasta ve hasta yakınları dünyanın ilk defa kendilerini farkettiğini söylüyor ve bu desteğin hiç bitmemesini istiyorlar.
Bu hastalıktan muzdarip bazı insanların, başından aşağı buzlu su dökerken eğlenen kişilere duygusal bir tepki vermesi son derece anlaşılır bir durum. Keşke toplumsal sorunlar karşısında birşeyler söylenmesine ihtiyaç bile duymadan üzerimize düşeni gerektiği şekilde yapabilsek. Ama dünya öyle bir dünya değil işte. Diğer insanların kampanyayla ilgili yer yer nefret boyutuna varan eleştirilerini anlamak ise kesinlikle mümkün değil. Kimse kendisini ALS hastalarının yerine koyduğu için tepki gösterdiğini iddia etmeye kalkmasın lütfen. Özellikle de bu kampanyaya kadar bu konuyla ilgili hiçbir şey yapmamış olanlar.
Ice Bucket Challenge ın başarısı ortada. Başka bir fikir ortaya atıldı da insanlar hayır mı dedi sanki? Kampanyanın amacı farkındalık oluşturmak ve bağış toplamak. ALS ye trajik yönüyle dikkat çekmeye çalışan hiçbir çalışma bu başarının yanına dahi yaklaşamazdı. Sadece kendi reklamını yaparak bu işi suistimal etmeye kalkanlar ise ne yazık ki her zaman olacak. Bunun önüne geçebilmek için insanı yeniden kodlamak lazım. Bu işi özünden saptıranlar yüzünden kampanyanın başarısını yok mu sayalım? Yerine ne koymayı teklif ediyorsunuz peki?
Kampanyayla birlikte nedense bir anda hatırladığımız ve pek bir duyarlı olmaya başladığımız su kaynaklarının tükenmesi gibi birçok sorun, bu kampanyadan önce de vardı ve somut birşeyler yapılmadığı sürece sonrasında da var olmaya devam edecek. Aynı duyarlılığı insanlar arabalarını birkaç günde bir yıkattığında göstermek ise nedense hiç aklımıza gelmiyor.
Kampanyaya bilinçsizce tepki gösteren kişilerin bir kısmının turizm camiasında kendilerini marka yöneticisi veya danışmanı, kurumsal iletişim, halkla ilişkiler veya pazarlama uzmanı gibi çeşitli ünvanlarla tanıtmaları ise sadece hayal kırıklığı yarattı. Bu durum gösteriyor ki iletişimin aslında ne olduğunu, günümüzün şartlarında geniş kitlelere ulaşabilecek bir kampanyanın taşıması gereken başlıca özellikleri vs. bilmeyen kişiler, içini dolduramasalar dahi bu ünvanları rahatlıkla sahiplenebiliyorlar. Özellikle de insanlarla kurulan iletişimin en stratejik hususların başında geldiği turizm sektöründe. Zaten sektörün bazı sorunlarının kaynağını da burada aramak lazım.
İnanılmaz boyutlara ulaşan çok çeşitli iletişim imkanlarıyla hemen her şeyin pazarlandığı bir dönemdeyiz. Sosyal medyadaki kişisel profillerimizle de aslında kendimizi pazarlıyoruz bir bakıma. Yediklerimizi ve içtiklerimizi, nerede bulunduğumuzu ve ne yaptığımızı, sık sık paylaştığımız kendi fotoğraflarımızı başka nasıl açıklayabiliriz ki? Change.org gibi tamamen kar amaçlı oluşumların internet üzerinden düzenlediği çeşitli imza kampanyalarına katılıp, ne kadar duyarlı olduğumuzu gösterebilmek için profillerimizde duyurmuyor muyuz hemen? Yüksek bütçeli reklam ve tanıtım harcamaları, maaşlı çalışanlarının bile gönüllü olarak lanse edilmesi, pahalı ofisler ve çokuluslu şirket yapılanmalarına bakıldığında ne kadar farkındasınız bilemiyorum ama Green Peace gibi ‘kar amacı gütmeyen oldukça etkili STK lar bile profesyonel bir şekilde ele alınıp bir marka gibi pazarlanıyorlar. Aksi takdirde bu kadar çok insana ulaşabilmeleri ve bu denli etkili olabilmeleri mümkün olamazdı zaten.
Ice Bucket Challenge ile yapılan da özünde bir içerik pazarlamasıdır. İçerik pazarlaması, hızla değişen dünyada giderek etkisi azalan “klasik ” yöntemlerin yerini alan ve doğru uygulandığı takdirde çok daha düşük maliyetlerle, çok daha fazla insana ulaşmanızı sağlayan pazarlama stratejilerinden sadece bir tanesi. Şu anda tüm dünya online ve daha da önemlisi mobil. Yani insanların size ulaşmasını beklemek yerine, artık siz onlara nasıl ulaşabileceğinizi bilmelisiniz. Verilmek istenen asıl mesaj, eğlenceli olduğu için çok sayıda insanın kolayca dahil olmak isteyeceği bir fikirle harmanlanarak sunuldu. Bu eğlenceli fikir sosyal medya üzerinden çok süratli bir şekilde yayılırken viral etki yaratması sayesinde ise, dikkat çekilmek istenen ALS hastalığı, başka yöntemlerle olmayacağı kadar çok sayıda insana ulaştı. Sürekli tekrarlanan bir mesajın insanlar üzerindeki etkisini kesinlikle yadsıyamayız.
Her ne kadar turizm camiasından kampanyaya katılım olduysa da, gönül isterdi ki TÜRSAB ve TUROB gibi sektörün önde gelen temsilcileri de bu kampanyaya kurum olarak dahil olabilsin ve Türkiye turizminin bu konulardaki duyarlılığını tüm dünyaya gösterebilsin. Kimse yanlış anlamasın lütfen. Her ne kadar bu sıcak havalarda oldukça yoğun çalıştıkları söylendiği için kendilerini daha dinç hissedebileceklerini düşünsem de, bunu söylemekteki amacım TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy veya TUROB Başkanı Timur Bayındır’ı başlarından aşağı bir kova buzlu su dökerken seyredebilmek değil kesinlikle :))
Fakat turizmin çok çeşitli sorunları karşısında toplumun diğer kesimlerinin de daha duyarlı olmasını bekliyorsak, sektör olarak bizim de diğer insanların sorunlarına karşı kayıtsız kalmadığımızı göstermemiz gerekir. Sektörün önemli temsilcilerinin bu tür kampanyalara destek vermesi, Türkiye turizminin dünyadaki bilinirliği ve imajı açısından da önemli. Sonuçta ülke imajı sadece resmi “tanıtım kampanyaları ” üzerinden oluşturulamaz. Bildiğim kadarıyla sadece Genç Turizmciler Derneği nin (GTD) ALS konusunda bir girişimi olacak.
Fakat en azından bazı otellerin ve seyahat acentalarının kurumsal kimlikleriyle kampanyaya destek verdiklerini görmek beni mutlu etti. Bağışta bulunan, kampanyanın gündemde kalmasına katkıda bulunarak farkındalığın artması ve daha fazla bağış yapılmasını sağlayan firmaların bu toplumsal duyarlılıklarını marka ve kurumsal kimliklerine yansıtmalarında, kendilerini bu yönleriyle de tanıtmalarında hiçbir sakınca yok. Sayın Salim Kadıbeşegil in yıllar önce bir makalesinde de ifade ettiği gibi; bilgi teknolojisindeki gelişmeler sonucunda bilgiye ulaşma, bilgiyi işleme ve yeni bilgi üretme boyutu, sivil toplumun gücü ile birleşince şirketler için sürdürülebilir bir gelecek planının ancak toplumun duyarlılığı ve değerleri ile birlikte oluşturulabileceği artık çok açık.
Küreselleşen dünyanın değişen dinamikleri sosyal sorumluluğu bir “hayır işinden ” çıkarıp, yerine getirilmesi gereken bir “zorunluluk ” haline dönüştürdü. Tabii bağışla birlikte toplumu bilinçlendirme ve farkındalığın artmasına katkıda bulunmak, bunu bir şirket politikası olarak sürekli hale getirmek ve kurumun tüm katmanlarıyla birlikte bütünsellik oluşturan bir samimiyete sahip olmak şartıyla. Gösterişe kaçıp insanların gözüne sokmadan, fakat bu konuya duyarlı olan insanların rahatlıkla bu bilgilere ulaşabileceği şekilde. Kısacası sorumsuz bir şekilde sorumluymuş gibi davranmayarak.
Sonuçta sizinle benzer ürünler sunan ve dijital dünyanın tüm iletişim imkanlarını kullanarak hedef kitlenize ulaşmaya çalışan çok sayıda rakibiniz var. Farkınızı, insanların neden sizi tercih etmesi gerektiğini kısa ve güçlü mesajlarla sık sık tekrarlayabilmek zorundasınız. Şahsen ben müşteri olarak iki seçenek arasında kaldığımda, dünyadaki sorunlara karşı duyarlılığıyla öne çıkmış olanı tercih ederim. Bir firma benden ve diğer müşterilerinden elde ettiği gelirin en azından bir kısmını bu tür sosyal sorumluluk işlerine ayırabilecek duyarlılığa sahipse ve bunda samimiyse, bunu bilmek de isterim. Ve benim gibi düşünen insanların sayısı hızla çoğalmakta.
Bir ara Dijital Çağın çok çeşitli iletişim imkanları sayesinde oldukça düşük maliyetlerle dünya üzerindeki milyonlarca insana ulaşılmasını sağlayan yeni stratejileri turizm sektörünün nasıl daha etkili bir şekilde kullanabileceği ile ilgili bir yazı yazmayı düşünüyorum. Fakat bu yazıyı yazmaktaki asıl amacım, yavaş yavaş gündemden düşmeye başlayan ALS hastalığını tekrardan hatırlatmak ve uygulanan yöntem sayesinde kampanyanın ulaştığı başarıya değinip, bazılarımızda oluşan önyargıyı kırarak bundan sonra benzer kampanyalarda olaya daha yapıcı bir şekilde yaklaşılmasına katkıda bulunmak.
Burada başımdan aşağı su dökme gibi bir imkanım olmadığı için ben de mevzuya turizm üzerinden yaklaşarak sizlerin dikkatini çekmeye çalıştım. Söylemeye çalıştıklarımın bazı kişilerce yanlış anlaşılabileceğinin farkındayım. Bu yazıdan dolayı beni sıklıkla karıştırıldığını da gördüğüm pragmatizm veya oportünizmle suçlayacak olan arkadaşlara ise, insanın ve hayatın gerçeklerine dokunmayan romantik yaklaşımlarla bugüne kadar hangi derde, ne ölçüde çare olabildiklerini sormak isterim. “Sağ elin verdiğini sol el görmeyecek ” düsturuyla hareket eden ve hiçbir şey söylenmesine gerek kalmadan elinden gelen yardımı yapanlar her zaman var. Fakat sayıları o kadar az ki. İnsanlar bu tür kampanyalara katılmakla kendileri için de birşeyler yaptıklarını görebilirlerse, farkındalık artar ve daha çok destek sağlanır. Bu durum ise en çok desteğimize ve yardımlarımıza ihtiyacı olanlara yarayacaktır.
Filistin deki insanların, İsrail elektriklerini kestiği için buz bulamadıklarından dolayı kovalarla başlarından aşağı su yerine yıkılmış binaların molozlarını dökmeleri ve herşeye rağmen hem kampanyaya bir şekilde dahil olmaları, hem de “İsrail yıllardır kafamıza bomba yağdırdığında işte biz de böyle hissediyoruz ” diyerek kendi durumlarına da atıfta bulunmalar ise son derece zekice bir tavır oldu bana kalırsa.
Bu arada, ülkemizdeki ALS hastalarının bağışlarımıza ve genel olarak desteğimize hala çok ciddi bir biçimde ihtiyacı var. Kendilerini bizlere ancak yeni bir kampanyayla hatırlatma mecburiyetine fırsat vermeyelim: http://www.als.org.tr
Kaynak: turizmhaberleri.com