“MÜSİLAJ DENİZLE KURDUĞUMUZ YANLIŞ İLİŞKİNİN SONUCUDUR”

Dünyada tek ülkeye ait tek deniz olan Marmara Denizi’nde geçtiğimiz yaz ortaya çıkan sarı felaket müsilaj Prof. Dr. Mustafa Sarı tarafından her yönüyle ele alındı. Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Sarı, Türkiye İş Bankası yayınlarından çıkan ‘Ağıt mı Umut Mu?’ isimli kitabında müsilajın denizle kurduğumuz yanlış ilişkinin sonucu ortaya çıktığını vurguladı. Prof. Dr. Sarı, “Marmara Denizi bize ‘Sizinle bu şartlarda birlikte yaşama şansımız kalmadı’ dedi aslında geçen yıl. Yüzeyi köpükler şeklinde kapladığında farkına vardık bu durumun. Bir müddet ölü taklidi yapsak da kendiliğinden geçmeyeceğini anlayıp müsilajla mücadele için Marmara Denizi Eylem Planı’nı yapıp, uygulamaya geçmeye çalıştık. Bir taraftan da üzüntüsünü en yüksek perdeden ifade eden bazı aktivist ve bilim insanları Marmara’ya ömür biçmeye başladılar. Oysa deniz ekosistemi, canlı, yaşayan bir büyük organizmadır ve kendi öz denetim mekanizmasına sahiptir. Bu programı bozduğumuzu, müsilaj mesajıyla Marmara Denizi. Mesajı alıp, denize yardım ederek onun yaşam bütünlüğünü sürdürmesine katkı sağlamamız lazım” dedi.

Marmara Denizi’ni atık çukuru görmemizin sonucu”

Uzun yıllar görev yaptığı 100. Yıl Üniversitesi’nde sadece Van Gölü’nde yaşayan endemik inci kefalinin izini sürerek sürdürülebilir balıkçılığa kavuşması için çalışan Prof. Dr. Mustafa Sarı, 2021 yazına en büyük çevre felaketi olarak damgasını vuran müsilajı tüm yönleriyle anlatan bir kitap yazdı. Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Sarı, sosyal girişimcilik örneği sayılan çalışmalarıyla inci kefalinin korunmasını sağlarken müsilaj farkındalığı içinde bilimsel çalışmalarını sürdürüyor. Sarı felaket olarak adlandırılan müsilajın oluşum nedenlerini açıklayan Prof. Dr. Sarı, “Müsilajın oluşmasında 3 ana faktör var. Küresel iklim değişimine bağlık deniz yüzeyi sıcaklıklarında artış. (Marmara Denizi 2021 yılında 40 yıllık ortalama sıcaklıktan yaklaşık 2 derece daha sıcaktı). İkincisi Marmara Denizi’nin Karadeniz ve Akdeniz arasında bir geçiş denizi özelliğiyle ikili akıntı sistemi. (Yüzeyde az tuzlu Karadeniz suyu, dipte ise çok tuzlu Akdeniz kökenli sular). İki farklı yoğunluktaki suyu bir geçiş tabakası birbirinden ayırıyor ve bu yapı dikey karışımları azaltarak Marmara Denizi’ne kararlı, durağan bir nitelik kazandırıyor. Üçüncü tetikleyici ise Marmara Denizi’ne 40 yıldır boca ettiğimiz evsel, endüstriyel, tarımsal ve diğer atıklar. Marmara çevresinde yaşayan 25 milyon insanın atığı, Türkiye’nin yarısına hizmet sunan endüstrinin atıkları ve yoğun tarımsal faaliyetler sonucu kirlenen yayılı kaynaklardan gelen atıklar 40 yıldır doğru düzgün arıtılmadan Marmara Denizi’ne gönderiliyor. Bir anlamda biz tam 40 yıldır Marmara’yı bir atık çukuru olarak kullanıyoruz. Bu üçlü tetikleyici geçen yıl bir araya geldiği için o korkunç manzaralar ortaya çıktı.” dedi.

Marmara Denizi

‘Sizinle bu şartlarda birlikte yaşama şansımız kalmadı’

Müsilajın denizle kurduğumuz yanlış ilişkinin bir sonucu olduğunu belirten Prof. Dr. Sarı, “Marmara denizi ‘Sizinle bu şartlarda birlikte yaşama şansımız kalmadı’ dedi bize. Yüzeyi köpükler şeklinde kapladığında farkına vardık. Bir müddet ölü taklidi yapsak da kendiliğinden geçmeyeceğini anlayıp müsilajla mücadele için Marmara Denizi Eylem Planı’nı yapıp, uygulamaya geçmeye çalıştık. Bir taraftan da üzüntüsünü en yüksek perdeden ifade eden bazı aktivist ve bilim insanları Marmara’ya ömür biçmeye başladılar. Oysa deniz ekosistemi, canlı, yaşayan bir büyük organizmadır ve kendi öz denetim mekanizmasına sahiptir. Yani deniz, tüm gücüyle yaşam bütünlüğünü sürdürmek için programlanmıştır adeta. Geçen yıl bizim bu programı bozduğumuzu, müsilaj mesajıyla bize iletti. Biz şimdi bu mesajı alıp, denize yardım ederek onun yaşam bütünlüğünü sürdürmesine katkı sağlamamız lazım. Öz denetimli, sibernetik sistemlere ömür biçemezsiniz. Sistem sürekli olarak yeni koşullara göre, yeni dengeler oluşturmaya çalışır. Yani Marmara Denizi’nden umut kesmemeliyiz demek istiyorum. Eğer tedbirleri ciddiyetle alıp, uygularsak Marmara Denizi’nin müsilaj öncesi şartlara dönmesi imkansız değil. Bu yüzden kitabımın adını Ağıt mı Umut mu koydum.  Deniz ekosistemi büyük yıkımla karşılaştı ama deniz direniyor. Ağıt yakıp kötümserlikle oturmak yerine, umutla direnen denize yardım etmemiz gerektiğine vurgu yapmak istiyorum. Deniz direniyor, bizim ona destek olmamız lazım.” diye konuştu.

“Kulağa hoş gelen isimle kirletmişiz denizi: Derin Deşarj Sistemi”

Marmara Denizi’ne hakim akıntıları anlatan Prof. Dr. Sarı, “Marmara Denizi orijinal yapısı gereği çok kırılgan ve hassas bir deniz ekosistemi. Yüzeyden Karadeniz kökenli sular güneye doğru akarken, Akdeniz kökenli tuzlu sular dipte, ters istikamette kuzeye doğru gider. Yerel yöneticiler 80’li yıllarda bunu öğrendiklerinde arıtma tesisi kurmak yerine, topladıkları evsel ve endüstriyel atıkları ön arıtmadan geçirdikten sonra güçlü pompalarla basmışlar denizin en fazla 40 m derinliklerine. Kulağa hoş gelen bir isim de bulunmuş: Derin Deşarj Sistemi! Yanlışlığını söyleyen akademisyenleri ise kimse duymamış ne yazık ki. Yani kirlilik yükü katlanarak artmış Marmara’da. Kirlilik yükü denizin askıdaki katı yükünü artırmış, yani suyu daha bulanıklaştırmış.

Bütün dünya iklim değişiminden bahsedip, uyum sağlamaya çalışırken biz halen Marmara’yı kirletmeye devam etmişiz. Bir damla bile atık atmamamız gereken denize, arıtmadan boca etmişiz. İklim değişimine bağlı olarak tüm dünyada artan deniz suyu yüzey sıcaklıkları yükseldikçe de deniz müsilajla sinyaller göndermiş bize. 2007-2008 kış aylarında 2021 yılına benzer şekilde müsilaj oluşmuş. Bir sürü bilim insanı bununla ilgili makale yazmış, konuşmuş, uyarmış! Kimse duymamış. Deniz suyu sıcaklıkları 2021 yılında son 40 yılın rekoruna ulaştı. Zaten yüksek olan kirlilik yükü, ortalama sıcaklıkların da artışıyla tüm Marmara’yı saran müsilaj oluşumuna neden oldu. Yoksa son 10 yılın kirlilik yükünde anormal değişimler gözlemiyoruz. Kirlilik vardı, denizin orijinal yapısı zaten müsilaj oluşumu için uygundu, iklim değişimine bağlı deniz suyu sıcaklıklarındaki anormal artış felaket boyutunda müsilaj oluşumunu tetiklemiş oldu.” dedi.

Müsilajın bittiğini düşünmek hata olur

Müsilajın deniz ekosistemine etkisinin orman yangınlarından sonra geriye kalanlarla anlaşılabileceğini belirten Sarı, “Görmediğimiz zaman müsilaj bitti sanıyoruz. Oysa tam tersine, yüzeyde gördüğümüz köpük kıvamındaki müsilaj toplam müsilajın binde biri değil. Müsilaj deniz yüzeyi ile 30 m derinliğe kadar olan ışıklı bölgede gerçekleşen bir ekolojik felaket. Çok azı yüzeye çıkıyor. Büyük kısmı deniz dibine çöküyor müsilajın. Deniz dibi dediğimiz yer çamur, kum, çakıl, taştan ibaret değil sadece. Mercanların, süngerlerin, midyelerin, istiridyelerin, karideslerin, yengeçlerin, balıkların yani binlerce canlının yaşam alanı. Dibe çöken müsilaj bu canlı organizmaların bir kısmını öldürdü bazılarına zarar verdi. Kıyıdaki sünger topluluklarının tamamına yakınını öldürdü. Yumuşak mercanlar ciddi zarar gördü. Deniz çayırlarının bir kısmı tahrip oldu. Tam üreme sezonunda olan balık türlerinin yumurta ve larvalarını öldürdü. Önümüzdeki yıllarda bu zararları denizde gözle görür hale geleceğiz ne yazık ki. “ diye konuştu.

Müsilajdan nasıl kurtulacağız?

“Müsilajın neden değil sorun olduğunu anlayarak kurtulabiliriz. Marmara’nın orijinal yapısını, kırılgan ekosistemini, iklim değişimini, biyolojik çeşitliliğini dikkate alan yeni bir atık yönetim politikasına ihtiyacımız var. Yani denizle olan mevcut ilişki şeklimizi değiştirmemiz gerekiyor müsilajdan kurtulmak için. Yoksa tek başına ileri biyolojik arıtmayla kurtulamayız bu kadar çok boyutlu bir çevre felaketinden. 22 maddelik Marmara Denizi Eylem Planı ile adım attık. İyi başladık, kötü gidiyoruz. Hızlanmak için müsilajın yeniden denizin yüzeyini kaplamasını beklememeliyiz. İleri biyolojik arıtmaya geçmeliyiz. İleri biyolojik arıtmadan çıkan su, çoğu zaman bulanık değil, berrak. İyi de bütün dünyanın kuraklıktan kırıldığı, suyun en kıymetli meta haline geldiği zamanda biz neden bu aşamaya kadar arıttığımız suyu denize, göle veya akarsulara deşarj ediyoruz ki? Bu suları fabrikalarda soğutma suyu, kentlerde peyzaj alanları için sulama suyu veya tarımsal sulama suyu olarak neden kullanmıyoruz? Yani müsilaj, yeni perspektif kazandırabilir. Denize boca ettiğimiz atık suları ileri arıtmadan sonra atık barajlarında biriktirip, tarımda, sanayide ve kent peyzajında kullanabiliriz. Marmara çevresindeki bütün atıkların 3 yılda ileri biyolojik arıtmadan geçirilmesi zorunluluk oldu. Ama denizin 3 yılı yok. Bir taraftan da bireysel katkılarla denize yardım etmemiz lazım. Lavabodan dökülen 1 litre atık yağ bin ton deniz suyunu kirletiyor. Evlerimizde kullandığımız temizlik maddelerinin içinde yüksek oranda fosforlu bileşikler mevcut. Bunların kullanımı yarı yarıya azalttığımızda denize giden atık su yükünü azaltırız”

“İklim değişimi ya da Tuna ve Ergene nehirlerini tek başına suçlamamalı”

Sarı, “Müsilaj arıtmadan denize gönderdiğimiz atık yükündeki azot ve fosfor yükü aslında. Suçu iklime atıp aradan çıkmayalım. İklim değişimi 50 yıldır bilinen küresel sorun. İklimi uzaylılar mı değiştirdi? Onun sorumlusu da biziz. Ergene Nehri’nin arıtmayla bile temizlenemeyecek kadar kirletilmiş olması, bu topraklarda yaşayan insanların ayıbı. Ergene atıklarının Marmara’nın zaten sınırı çoktan aşmış kirlilik yükünü artırdığına şüphe yok. Müsilajın sadece Ergene Nehri’nin Marmara Denizi’ne deşarjından kaynaklandığını düşünmek yanlış. Ergene atıklarının Kasım 2020’den itibaren Marmara’ya deşarj edilmesiyle, müsilajın Kasım 2020’de başlaması tamamen bir tesadüf. Tuna Nehri ise, seksenli yılların sonu, doksanlı yılların başında Karadeniz ve Marmara Denizi kirliliğinin baş sorumlusuydu. Avrupa’da uzun turundan sonra Karadeniz’e ulaşırken eskiden çok kirliydi. Kendimizi avutmak için Marmara Denizi’ni Tuna kirletiyor dedik. Oysa Tuna’nın kirli olduğu günler çok geride kaldı. Tuna temizlendi ama bizim zihinlerimizdeki suçunu biz silmedik. 25 milyon insanın evsel atığını, Türkiye sanayisinin yarısının atıklarını arıtmadan denize döktükten sonra Tuna ya da Ergene’yi suçlamamalıyız” dedi.

Gökhan Karakaş {Milliyet}
DENIZKARTALI Haber Portalı – https://denizkartali.com/musilaj-denizle-kurdugumuz-yanlis-iliskinin-sonucudur.html

Bizi Sosyal Medyada Takip Edin !