Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Dr. Elif Ozgur
Dr. Elif Ozgur

İlham perilerinin izinde bir deniz yolculuğu

Yüzünü denize dönmüş bir toplum için hafıza mekânları oluşturabilme düşünün adı: Deniz Müzeleri.

Bu düşün peşinde Nisan ayında çıktığımız yolculukta, Deniz Müzeleri programımızın 12. Bölümünü geride bıraktık. Bu üç aylık süreçte daha gidilecek ne çok yolumuzun olduğunu anladık. Amacımız, “Uygarlığın son kalesi denizciliktir” ilkesi çerçevesinde, bayrağımızı o kalenin zirvesine dikene kadar bu yolu yürüyebilmek…

Ülkemizde sayıları kısıtlı olmakla birlikte dünyada birçok örneği bulunan deniz müzelerinin askeri, ticari, oşinografi, deniz bilimleri, canlıları, tarihi, arkeolojisi, edebiyatı, sanatı vb. özelleşmiş alanlarda örnekleri bulunduğu gibi bu farklı konuları farklı seksiyonlar altında sergileyen deniz müzeleri de bulunuyor. Deniz ekolojisini, biyolojisini ve canlılarını konu olan özelleşmiş müzeler ise bazen deniz kabukları gibi tek bir canlı grubuna ait örneklerden oluşan koleksiyonları sergileyebildikleri gibi, bu tür koleksiyonlar bazen de çok büyük doğa tarihi müzelerinin bir seksiyonunu oluşturabiliyor.

‘Deniz Müzeleri’ programımız, ilk sezonunu tamamladı

Deniz müzelerinin ülkemizde farklı alanlarda geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması, kurumlar arası iş birliklerinin geliştirilerek kapasitelerinin artırılmasını hedeflediğimiz “Deniz Müzeleri” Programımızda bu alanda özveriyle çalışan uzman konuklarımızla birlikte deniz müzeleri için geniş çaplı yeni bir vizyon oluşturabilme gayreti içindeyiz. Bilal Karataş ile birlikte 14 Nisan 2025 tarihinde ilk duyurusunu yaptığımız “Deniz Müzeleri” Programımız artık bir düzine sayısına ulaştı. Yayıncılık diliyle söyleyecek olursak, bir sezonu tamamladığımız programımızın 12. bölümü, 15 Temmuz 2025 tarihinde izleyicisiyle buluştu.

İlham perilerinin en sevdiği mekânlara yolculuk

“Deniz Müzeleri”, ilham perilerinin en sevdiği mekânlar olsa gerek. Çünkü binlerce yıl boyunca insanoğlunun gelişmesi için denizler ve okyanuslar hep ilham verici olmuşlar, denizlere olan ilgi, merak ve denizci toplumların gelişmesine yol açmış, coğrafi keşifleri ve bilimi desteklemiştir. Aynı zamanda denizler toplumları bir araya getiren, ortak kültür ve işbirliği alanları geliştirilmesine vesile olmuşlardır. Bu nedenle, deniz müzelerini konuşurken aslında yaratıcılığa açık, sınırsız bir fikir denizinde yol alıyoruz. Sadece denizi değil, denizle taşınan uygarlığı da konuşuyoruz. Bilimden sanata, teknolojiden dil ve kültüre insanlığın bugünkü evresinde gelinen yollar büyük ölçüde denizlerden geçti. Ülkemizin de kıyılarında uygarlıklar yeşeren bir yarımada olduğunu düşündüğümüzde, denizle olan bağımız sanılandan daha fazla. Ancak bugünün dünyasında yaşamlarımızı işgal eden birçok ayrıntı, bu bağları yeterince fark etmemizin önüne geçebiliyor. Deniz Müzeleri programıyla aslında biraz da denizle olan toplumsal ve bireysel bağlarımızı hep birlikte yeniden anımsamaya çalışıyoruz.

İlk konuğumuz, yaşamını denizcileşmeye adamış bir isim: Cem Gürdeniz

İlk programımızın konuğu askeri denizci olan Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz’di. Ülkemizin denizcileşmesi hedefine hayatını adayan Gürdeniz, bu hedefin aynı zamanda uygarlaşma hedefi olduğunun da altını çiziyor. “Mavi Uygarlığı” başaran ulusların bugün dünyanın en gelişmiş toplumları ve devletleri olduğunu vurgulayan Gürdeniz, denizciliğin, denizcilik gücünün ve Mavi Vatan’ın temelinin “kültür” olduğunu söylüyor. Toplumun kendi başına denizcileşmesinin beklenemeyeceğinin de bilincinde olan Gürdeniz, önce devletin denizcileşmesi ve bunun ardından halkın da denizcileşmesine katkı sağlayarak bu konuda yeni  fırsatlar yaratması gerektiğine işaret ediyor.

Atatürk’ün denizcilik vizyonu rehberimiz olmalı

Denizcilik gücü, bir ulusun denize ve denizciliğe ait olanaklarının yine o ulus yararına kullanılıp değerlendirilmesi, korunup geliştirilmesi için harcanan düşünsel, bilimsel, fiziksel, ekonomik, askerî ve politik çabaların toplam verimliliği olarak ifade ediliyor. Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, 1 Kasım 1937 günü TBMM’nin açılış konuşmasındaki; “Denizciliği Türk’ün büyük milli ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız” sözleri, ülkemizin denizcilikle ilgili olması gereken vizyonuna işaret ediyor. Bu vizyonun denizlerimizdeki egemenliğimize ve milli ekonomimize katkısını çok iyi kavrayıp özümsemek ve anlatmak zorundayız. Çünkü üzerinde yaşadığımız coğrafyanın binlerce yıllık gerçekliği bize bunu söylüyor. Tarih boyunca uygarlık akışının önemli bir hattı olan Anadolu kıyıları, denize yüzünü döndükçe gelişip yükseldi, denize sırtını döndükçe ise içine kapanıp bunalımlı zamanlar yaşadı.

İlk ‘Deniz Mecmuası’ 1890, ilk deniz müzesi 1897’de

Deniz Müzelerinin toplumun denizcileşmesine önemli katkılar yaptığının altını çizen Emekli Amiral Cem Gürdeniz, ülkemizde Deniz Kuvvetlerinin bu alandaki öncü çalışmalarına değinerek, bir Osmanlı Donanması Teğmeni olan Süleyman Nutki’nin 1890 yılında ilk kez Deniz Mecmuası’nı çıkardığı gibi Mehmet Hikmet Paşa ile birlikte 1897 yılında ilk Deniz Müzesi’ni de kurduğunu hatırlatıyor. Bahriye Müze ve Kütüphane İdaresi’ne kurucu müdür olarak atanan Mehmet Hikmet Paşa, dünyanın yaşayan ve çalışan en eski tersanesi olan Tersâne-i Âmire (İstanbul/Haliç Tersanesi) bünyesinde farklı görevlerle gittiği ülkelerin deniz ticaretini, bahriye teşkilatını, tersanelerini ve donanma gemilerini incelemiş, edindiği izlenimleri yazmış, Türk denizciliği ile Avrupa ülkeleri denizciliğini mukayese eden yazılar kaleme almış bir denizci.

Denizcileşme için geç kalınmış bir tarih

İstanbul’un Fethinden sadece iki yıl sonra, 1455 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından kurulan Tersane-i Amire (Devlet Tersanesi)’nin tarihiyle kıyaslandığında ülkemizde kurulan ilk Deniz Müzesi’nin kuruluşunun ne kadar yeni olduğuna dikkat çeken Gürdeniz, çocukluğundan itibaren denizle kurduğu bağı ve içten gelen deniz sevgisini anlatarak, tıpkı Mehmet Hikmet Paşa gibi gittiği her ülkede deniz müzelerini, deniz harp okullarını, denizcilik okullarını ve tarihi tersaneleri öncelikle ziyaret ettiğini, 45 ülkede neredeyse 70’e yakın deniz ve denizcilik müzesini gezdiğini aktarıyor bizlere.

Denizci bir toplum için Denizcilik Bakanlığı kurulmalı

Müzeciliğin ayrı bir akademik eğitim dalı olduğunu fakat kendisinin de denizi seven bir Amiral, bir amatör denizci, muharip gemi komutanı, gemi maketçisi ve 13 yaşından beri bir deniz eskisi koleksiyoneri olarak deniz müzeleriyle ilgili görüşlerini bizimle paylaştığını açıklayan Gürdeniz, öncelikle devletin denizcileşerek bir ‘Denizcilik Bakanlığı’ ve buna bağlı ‘Denizcileşmeden sorumlu bir Genel Müdürlük’ kurulmasıyla toplumda arzu edilen hedeflere hızla ulaşılabilecek politikalar geliştirilebileceğini dile getiriyor. Gürdeniz, dezavantajlı çocuklarımız ve gençlerimiz için hızla denizcileşme merkezleri kurulabileceğini belirterek, buralarda denizle bağı güçlendirecek temel yüzme, kürek, yelken eğitimleri ile denizcilik kültürünü geliştirecek ders ve faaliyetler gerçekleştirilebileceğini, diğer yandan da deniz müzeleri ile toplumun geneline ulaşılabileceğini söylüyor.

‘Bahriye, deniz müzeleri konusunda büyük görev yaptı’

Bahriye’nin deniz müzeleri kurma konusunda çok büyük bir görev yaptığını ve bu görevini de yüzde 50 oranında tamamladığını ifade eden Gürdeniz, askeri deniz müzeleri ile denizcilik müzeleri arasındaki farkları da örneklerle açıklıyor. Ülkemizin en eski Deniz Müzesi olan Beşiktaş Deniz Müzesi’nin İngilizcede ‘Naval Museum’ olarak tabir edilen İngiltere-Portsmouth’da bulunan müze gibi bir donanma / deniz kuvvetleri / askeri deniz müzesi olduğunu söyleyen Gürdeniz, denizcilik müzelerinin Greenwich’de bulunan müze gibi (The National Maritime Museum NMM)) askeri müzelerden farklı olduğunu dile getiriyor:

Denizlerin ‘sert gücü’ ve askeri deniz müzeleri

“Askeri deniz müzelerinde ‘sert güç’ dediğimiz savaşa dair, donanmaya, sahil güvenliğe, silaha dayalı, askeri kurumların tarihine yönelik bir sergi görürsünüz; hâlbuki denizcilik müzeleri ticaret filosu, balıkçılık filosu, hidrografi, oşinografi çalışmaları, haritacılık, limancılık vb. denizle ilgili her konuyu kapsayabilir. İstanbul Deniz Müzesi gibi Çanakkale, İskenderun, İzmir, Mersin Deniz Müzeleri ve İzmit Müze Gemiler Müdürlüğü Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı askeri müzelerdir.

Denizcilik İşletmeleri Tarih ve Sanat Merkezi kapatıldı

Ne yazık ki, sivil denizcilik müzesi olarak Türkiye Denizcilik İşletmeleri’ne ait Karaköy’de faaliyet gösteren tek müze kapatılarak koleksiyonu dağılmıştır. ‘Denizcilik İşletmeleri Tarih ve Sanat Merkezi’ adıyla Türk Deniz Taşımacılığının geçmişten günümüze taşıdığı misyonu geniş kitlelere duyurmak, tanıtmak ve sevdirmek amacıyla Karaköy Galata Yolcu Salonu’nun birinci katında 1982 yılında açılan müze koleksiyonunda şirketin sahip olduğu gemilerin fotoğrafları, Mustafa Kemal Atatürk’ün seyahat ettiği gemilerin şeref defterine yazdığı yazılar, Etrüsk, Samsun ve Ankara Gemileri’nden alınan çeşitli seyir cihazları, Bandırma, Sus, Tırhan ve Basra Gemileri’nin maketleri, Gülcemal Gemisi’nden alınan piyano, Atatürk’ün tavla oynadığı masa ve sandalye, ahşap tavan bordürleri ile Osmanlı Devleti’nin son dönemi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk dönemi ressamlarından Diyarbakırlı Tahsin’e ait tablolar bulunmaktaydı.

Denizcilikle sanatın bir araya geldiği koleksiyon dağıtıldı

1991 yılında ise müzede kurum gemilerine ait gemi maketleri ve seyir cihazları, 1900 – 1930 yılları arasında İstanbul’dan çeşitli görüntülerini resmetmiş olan Diyarbakırlı Tahsin, Cahit Derman, Nazlı Ecevit gibi ressamlara ait 20 adet resim sergilenmiş; 1995 tarihinde Müze koleksiyonuna İbrahim Çallı, Diyarbakırlı Tahsin, Ayatullah Sümen, Fikret Otyam, İzzet Kenzler, Hüseyin Cahit Derman, Sami Lim, Cevat Dereli, Nazlı Ecevit ve Ressam Salih gibi ressamların tabloları, Ankara Gemisi’nden alınan Cennetteki Melekler adlı Rönesans tablosu, çeşitli gemilerden çıkan seyir cihazları, Ankara ve Atatürk’ü Samsun’a götüren Bandırma gemilerinin dümenleri, çeşitli tahlisiye aletleri, telefonlar, daktilo ve hesap makineleri, Ankara, Samsun, Sus, Güzelhisar, Tarsus, Maltepe ve İskenderun Gemileri’nin maketleri, Türkiye Denizcilik İşletmeleri’ne ait gemilerde kullanılan mutfak eşyaları, porselen takımlar, gümüş servis takımları, kristal bardak takımları, Akdeniz ve Gülcemal Gemileri’ne ait piyanolar dâhil olmuş. Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş.’nin 2006 yılında özelleştirme kapsamına alınması ve 2010 yılı itibariyle Ulaştırma Bakanlığı’na devredilmesiyle, şirkete ait Türkiye Denizcilik İşletmeleri Tarih ve Sanat Merkezi Müzesi’nde yer alan toplam 507 parça eser Kültür Bakanlığı aracılığıyla; 274 parça eser ve obje Deniz Kuvvetleri Komutanlığı İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı’na, 138 parça eser ve obje Türk ve İslam Eserleri Müzesi Müdürlüğü’ne, 95 parça eser ve obje Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’ne 2011 tarihi itibariyle teslim edilmiş.”

‘Kültürel miras halktan ve kurumlardan koparılmamalı’

Türkiye’nin tek sivil denizcilik müzesinin kapatılmasının tarihi bir hata olduğunu söyleyen Gürdeniz, aynı şekilde Deniz Kuvvetleri’ne ait Cezayirli Gazi Hasan Paşa Kışlası ve Beylerbeyi’ndeki Şehzadeler Kışlası’nın, İstanbul’un fethinden itibaren Osmanlı Donanmasının yönetildiği Kasımpaşa semtinde bulunan, Kuzey Deniz Saha Komutanlığı olarak hizmet veren Divanhane Binası vb. tarihi binaların da ne yazık ki artık Deniz Kuvvetleri’ne bağlı olmadıklarını vurguladı. Gürdeniz, tarihi binanın 1860’lı yıllarda Balyan ailesi tarafından inşa edildiğini de anımsatarak tüm bu tarihi yapıların Osmanlı Dönemi’nden intikal eden tarihi ve kültürel miras olarak korunmasını, halktan ve kurumlardan koparılmaması gerektiğini söylüyor.

‘Divanhane binasını denizcilik müzesine dönüştürebilirdik’

Gürdeniz ülkemiz dışından da benzer örnekler vererek denizcilik ve mimari kültürün korunması konusunda yapılan örnek çalışmalara işaret ediyor: “Benzer şekilde tarihi bir bina olan Fransa, Paris’te Place de la Concorde’da bulunan Hôtel de la Marine (aslen tüm kraliyet mülklerinin tefrişatını yöneten ofis olan kraliyet Garde-Meuble’nin eviydi), Fransız Devrimi’nin ardından 2015 yılına kadar (Savunma Bakanlığı’nın bir parçası olarak) kullanılan Donanma Bakanlığı’na dönüştürüldü. Bina, 2015 ile 2021 yılları arasında restore edilerek müze olarak tamamen yenilenmiş, 18. yüzyıl dairelerinin yanı sıra, daha sonra Fransız Donanması tarafından kullanılan salon ve odaları da sergiye açılmıştır. Ayrı bir bölümde ise uluslararası ve kültürlerarası sanat eserleri sunan Al Thani Koleksiyonu sergilenmektedir. Ulusal Anıtlar Merkezi (Centre des monuments nationalaux- CMN) tarafından yönetilmektedir. Biz de Kuzey Deniz Saha Komutanlığı’nın olduğu Divanhane’yi çok güzel bir denizcilik müzesine dönüştürebilirdik.”

Sivil deniz müzelerine güzel bir örnek: Rahmi Koç Müzesi

Emekli Amiral Cem Gürdeniz, her şeye rağmen sivil girişimlerle ziyarete açılan koleksiyonların ülkemiz için büyük kazanç olduğunu söylüyor.  Bu koleksiyonlara örnek olarak ayrı bir denizcilik bölümü bulunan İstanbul- Hasköy’deki Rahmi M. Koç Müzesi’ni gösteriyor. Müzenin, denizcilik objeleri ve modellerinden oluşan geniş bir koleksiyona sahip olduğunu söyleyen Gürdeniz’in işaret ettiği koleksiyon parçaları arasında, tersanede bulunan bölümde bir grup model, birçok gerçek boyutlu tekne ve yat, kıçtan takma motorlardan oluşan değerli bir koleksiyon ve nadir rastlanan bir ‘Amphicar’ yer alıyor. Müze koleksiyonunun en beğenilen öğelerinden biri olan etkileyici Boğaziçi Gezinti Kayığı ile diğer küçük kayıklar, kanolar ve küçük ölçekli tekneler de bu bölümde sergileniyor.

Savanora’nın filikası, Sadun Boro’nun Kısmet’i

Rahmi Koç Müzesi Koleksiyonda yer alan objeler arasında ayrıca Maid of Honour’ gibi özel tekneler de bulunuyor. İngiliz Deniz Kuvvetleri için inşa edilen 1927 yapımı amiral teknesi, dizel motora sahip ilk pirinç bacalı tekne olma özelliği taşıyor. Müzedeki özel eserlerden biri de Atatürk’ün kullandığı Savarona yatının filikası. Sadun Boro’nun 1965-1968 yılları arasında dünyayı dolaştığı ‘Kısmet’ adlı teknesi de müze koleksiyonunun bir parçası. Dünyada mekanik güçle çalışan buharlı teknelerin günümüze ulaşabilen en eski örneği olarak kabul edilen Steam Launch Dolly teknesinin 1:8 ölçekli modeli de müzede sergilenen görülmeye değer örnekler arasında.

Deniz kenti İzmir’de bir deniz tarihi merkezi

İzmir- Bornova’da bulunan Arkas Deniz Tarihi Merkezi de yine ülkemizdeki sivil denizcilik koleksiyonlarına çok iyi bir örnek. Geçmişi 1800’lere kadar uzanan binasında, 2012 yılında açılan müzede, denizcilik tarihi ve denizcilik sektörünün gelişimini göstermek amacıyla 30 yılı aşkın süredir büyük bir titizlikle bir araya getirilen gemi modelleri, tablolar, gemi antikaları ve denizcilik objelerinden oluşan bir koleksiyon bulunuyor.

Kyoto’da 203, Berlin’de 180, İstanbul’da 40 müze var

İnsanlık tarihinin lokomotifi olan denizciliği denizciliği topluma anlatma çabasıyla kurulan bu müzeleri takdir etmek ve desteklemek gerektiğini vurgulayan Gürdeniz, bugün teknolojinin itici gücü olan uzay bilimlerinin tarihteki versiyonunun denizcilik olduğunu örneklerle açıklıyor: “Denizcilik sayesinde salma, orsa seyri, yalpadan etkilenmeyen John Harrison’ın saati bulundu ve bu sayede de boylam bilgisini öğrenebildik. James Watt’ın icat ettiği buharlı makinenin denizciliğe adapte edilmesiyle seyre başlayan buharlı gemiler sanayi devriminin sembolü olmuşlardır. Tarihimizde ıskaladığımız denizcilik alanındaki gelişmeleri bugün yakalamaya çalışan bir neslin çocukları olarak daha hızlı hareket etmemiz gerektiğini açıklayan Gürdeniz, bu amaçla yaygınlaştırmamız gereken deniz müzelerinin önemini vurgulayarak, şehirlerimizdeki müze sayılarını yurtdışı örnekleriyle kıyasladığımızda çok geride kaldığımızın altını çizmekte. İstanbul 20-25 milyonluk nüfusuyla toplam 40 müzeye sahipken, Japonya- Kyoto’daki müze sayısının 203, Berlin’de 180 olduğu göz önünde bulundurulduğunda bugün açtığımız AVM ve rezidanslarla gurur duyan bir ülke olarak gelişmemizin mümkün olmadığı ortada.”

Gürdeniz’in Antalya Deniz Biyolojisi Müzesi’nin kapatılmasına tepkisi

Antalya’da yaptığı bir konuşmasını hatırlatan Gürdeniz “deniz size bu kadar zenginlik verdi de siz denize ne verdiniz?” diye sorarak Antalyalıların da deniz kültürüne katkıları noktasında kendileriyle yüzleşmesi gerektiğini vurguluyor ve ‘Antalya Deniz Biyolojisi Müzesi’nin kapatılmasına yönelik tepkisini bir kez daha dile getiriyor. Gürdeniz, Antalya Deniz Biyolojisi Müzesi’nin kapatılması kararının ardından 22 Mayıs 2024 tarihinde kişisel sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda şunları dile getirmişti: “Antalya’da faaliyet gösteren Antalya Deniz Biyolojisi Müzesindeki 500’e yakın deniz canlıları koleksiyonundaki gerçek örnekler yerine plastik modellerinin koyulmasını anlamak mümkün değil. Bugüne kadar yurtdışında gezdiğim pek çok benzer müzede plastik örnek görmedim. Böylesi bir koleksiyonu korumak ve geliştirmek gerekirken plastikle değiştirmek Antalya gibi deniz sayesinde gelişen ve zenginleşen büyük bir kente yakışmıyor. Dilerim hatadan dönülür.”

Kültür varlıklarının korunmasıyla ilgili kanunda gemiler yok

Türkiye’de deniz müzeleri kurmak için seferber olabilecek sivil inisiyatifin gücüne de değinen Gürdeniz, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nda gemileri korumak için tek bir madde olmadığına işaret ederek Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın özellikle deniz müzeleri ile ilgili adımlar atarak topluma öncülük yapmasının önemini vurguluyor. Sinop’ta gemi modelciliği, Karadeniz’de hamsi, balıkçılık müzesi, Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra MTA bünyesinde deniz araştırmaları yapan Hora gemisi (MTA Sismik 1) gibi müze gemi haline getirilebilecek özel hizmet gemilerimiz vb. birçok deniz müzesine ilham verecek fikirleri sıralayan Emekli Amiral Cem Gürdeniz’in bir kez daha anımsattığı “Uygarlığın son kalesi denizciliktir” ilkesi çerçevesinde yapacağımız çalışmalarla bayrağımızı bu kalenin zirvesine dikmeyi hedefliyoruz.

Deniz Müzeleri’nin daha çok yolu var, bu yolu hep birlikte yürüyeceğiz

Deniz Müzeleri programı, bu amaçla ortak hedef doğrultunda çalışan, denizciliğe gönül vermiş tüm paydaşlar için bir iletişim ve dertleşme ortamı sağlamayı hedefliyor. Programın ilk sezonunu tamamladığımız şu günlerde daha alınacak çok yok, konuşulacak çok konu, yapılacak çok iş olduğunu bir kez daha görmüş olmanın sorumluluğu ile çalışmalarımıza hep birlikte devam edeceğiz.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER