Bir yanımız kavurucu sıcaklar, bir yanımız arkası kesilmeyen yangınlar, diğer yanımızda ise durmadan tahrip ettiğimiz bir coğrafya.
Yaşamını Anadolu coğrafyasının zengin biyolojik çeşitliliğini anlamaya ve anlatmaya adamış bilim insanlarımızdan biri olan Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Hakan Çalışkan’la konuşurken, aslında çok da farkında olunmayan bir yok oluşun alarm zillerini daha güçlü duyuyoruz.
Bilal Karataş’la birlikte hazırladığımız ‘Deniz Müzeleri’ programında bu hafta ESOGÜ Zooloji Müzesi’ne gidiyoruz. Müzenin kurucusu Dr. Öğretim Üyesi Hakan Çalışkan, tür çeşitliliğimizin üzerinde yaşadığımız coğrafya ve bizler için nasıl büyük bir şans olduğunu anlatırken, bir yandan da birçoğumuzun hiç farkında olmadığı bir yok oluşun da alarm zillerinin çaldığı konusunda uyarıyor.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi bünyesinde kurulan ve 2007 yılından bu yana ülkemizin biyolojik çeşitliliğini başta öğrenciler olmak üzere topluma anlatan ESOGÜ Zooloji Müzesi, Dr. Öğretim Üyesi Hakan Çalışkan’ın öncülüğünde ve yıllara dayanan özverili bir çabayla bugünlere gelmiş. Müzede yaklaşık 1200 tür sergileniyor. Böcekler, kabuklular, sürüngenler, memeliler, balıklar ve kuşlar…
Ülkemizin kıta özelliği gösteren en küçük kara parçası olduğunun altını çizerek söze başlayan Dr. Hakan Çalışkan, ülkemizin biyolojik çeşitliliğinin yaşamın sigortası olduğunu vurguladığı sohbetimizde bir kez daha neyin üzerinde soluk alıp verdiğimizi hatırlatıyor bize:
“Bu çok zengin bir coğrafya, sizde biliyorsunuz. Kıta özelliğine sahip en küçük bir kara parçası ve kıtaların ortasında biyolojik çeşitlilik açısından tür zenginliğinin, sıcak noktaların kesişme coğrafyası. Tarih boyunca bir sığınma alanı diyebiliriz Anadolu’ya. Gezegenimiz sanki bir sığınma noktası olarak görev biçmiş gibi. Her buzul döneminde türler buralara gelmiş, şartlar düzeldiği zaman gene gitmeye çalışmışlar, gidemeyenler kalmış ve bize bir biyolojik çeşitlilik havuzu bırakmış. Bereketli hilali de kapsayan bu coğrafya, insanoğluna büyük bir zenginlik sunmuş. Evcilleştirilebilen hayvan türleri fırsatı vermiş, zengin bir beslenme ortamı sunmuş…”
Son derece önemli bir doğal mirasın üzerinde yaşadığımızı ancak bu zenginliği iyi yönetemediğimiz için büyük bir yok oluşun eşiğinde olduğumuz konusunda uyarılarda bulunan Dr. Hakan Çalışkan, “İklim krizi ile birlikte yaşayacağız son büyük yok oluşu. Çocuklarımıza anlattığımız biyolojik çeşitliliği onlar göremeyecekler sanıyorum.
Ben dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olarak söylenen bir neslin çocuğuyum. Seracılık yoktu. Domatesi ancak mevsiminde yiyebilirdik ama pazara çıktığımız zaman 10 çeşit armut, 10 çeşit elma vardı. Tabi ki bunların hepsi biyoçeşitlilikti. Biyoçeşitlilik rezervini ayakta tutan yerel bir insan kaynağı vardı ve var olan ekonomik bitki türlerini üreterek varlığını sürdürüyordu, bunları pazara getirip satarak gelir de elde ediyordu. Bizim yetiştirdiğimiz çocuklar hiç farkında değil. Bu türler hala Anadolu’nun bir yerlerinde var, hala kullanılabilirler.”
Dünya üzerinde hayatta kalabilmek için mücadele vermek zorunda kalacak bir nesil yetiştirdiğimizi vurgulayan Çalışkan, en başta kendi akademik çevresine bile bu tahribatı ve yok oluşu anlatmakta zorlandığını belirterek üzerinde yaşadığımız coğrafyanın giderek rengini yitirdiği konusunda uyarıyor:
“Anadolu coğrafyası son derece sınırlı bir su rezervine sahip olmaya başladı. Her geçen gün kuraklık artıyor. Mevcut yeşil alanların neredeyse tamamı kış yağışı olmadığı için zeminini kaybediyor. Ayrıca kaybettiğimiz her alanı tekrar yeşillendirme şansımız neredeyse yok. Şuursuzca yaptığımız her hareketin neye mal olacağı konusunda en ufak bir fikrimiz yok. Ticari kaygıları çok daha önemser hale gelen bir toplum düzeni kurulmaya çalışılıyor dünya genelinde. Yaşam ortamlarını korumanın bilincini anlatamadığımızı düşünüyorum…
Kaybettiklerimizin bir envanterini tutma derdine döndü benimki… ‘Bakın bir zamanlar bunlar vardı, bunları kaybettik’ diye anlatacağız müzemize gelenlere. ‘Eskiden buralar yemyeşildi, içinde kuşlar, böcekler vardı. Çiçekler açardı, garip, güzel bir kokusu olurdu baharda’ diye anlatacağız ama hiç idrak edemeyecekler gibi geliyor. Köre fil anlatmak gibi olacak…”
Ülkemizin tür zenginliğine ve bu zenginliği bekleyen yok oluş sürecini tane tane anlatan Dr. Hakan Çalışkan Hocamız ile bir saati aşan program sohbetimizde bir kez daha anladık ki; bilimin toplumla bütünleşmesi halinde bu yok oluşu tamamen durduramasak bile en azından hızını yavaşlatabilir, daha farkında nesiller yetiştirebiliriz. Doğa tarihi müzeleri bu bilincin oluşmasında, toplumla bilimin buluşmasında, türlerin yaşam için ne anlama geldiğinin anlaşılmasında çok önemli bir yere sahip.
Tek başına kıta özelliği taşıyan coğrafyamızın zengin türlerini sadece müzelerde görmemek için daha da geç olmadan kendimizi güncellememiz gerektiği duygusuyla tamamladığımız program umarım sizler için de ‘hadi bir şeyler yapalım’ duygusuna vesile olur…
Dr. Elif Özgür
İyi seyirler…
Deniz Müzeleri, 13. Bölüm: ESOGÜZOOM – Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Hakan ÇALIŞKAN