Selam olsun Balıkçı’ya, Sait Faik’e, Yaşar Kemal’e ve daha nicelerine! Selam olsun Topal Hasan’a, Nuri Ateş’e, Selim Balıkçı’ya, Medarı Maişet Motoru’nda ter döken tüm balıkçılara…
Milli eğitim müfredatından esirgenmiş, günlük yaşamdan soyutlanmış, varlığı rakı, balık ve manzaranın rantından öte anlamı kalmamış denizi anlatan tüm deniz ozanlarına selam olsun! Onlar da olmasalar nereden anlayabiliriz ki aslında bir deniz ülkesinde yaşar gideriz; deryanın içerisinde, deryadan bi’haber balıklar misali.
Bir Topal Hasan’dır tutturduk gidiyoruz bu aralar. Kulakları çınlasın, toprağı bol olsun! Yeni etkinlik serisinin (bize deniz ozanı gerek!) hazırlıkları ile uğraştığımız şu son bir ayda o kadar bizden biri oldu ki. Günlük yaşamına giriverdi bir çok arkadaşımızın. Oysa Topal Hasan Kumkapı’da yaşayıp göçüp gidiverecekti sayısız balıkçı gibi. Kime kalmıştı ki bu dünya, bir garip balıkçıya kalacaktı!(1) Sen çok yaşa Yaşar Kemal, sayende tanıdık, sahiplendik, yaşamımıza kattık onu.
Anlatmak, uzun uzun, bıkmadan anlatabilmek; sabırla, sağduyuyla dinlemek gerek. Yok mudur hala Topal Hasanlar, Ahmet Ateşler… Neredeler? Kaç taneler? Nasıl çoğalacak sayıları? Nasıl anlatacaklar, kime anlatacaklar dertlerini? Kim dinleyecek ki bize anlatacak dertlerini? Kim bilimi elle tutulur anlaşılır bilgiye dönüştürecek?
İşte bu yüzden diyoruz ki “bize deniz ozanı gerek!”. Hem de çok gerek. Ne kadar bilim adamı varsa en az o kadar deniz ozanı gerek.
Dört yıldır bir STH Gönüllüsü olarak cevaplamakta en çok zorlandığım sorular oldu bunlar. Bin kişiden birine ulaşabilmek adına çıkılan bir yolculuktur aslında STH fikri. Bin kişiden birisine anlatabilmek ise aylarca sürecek bir motivasyon kaynağı, mutluluk. Çıkarttığımız parça sayısı kadar insana ulaşabildik mi acaba? İki yılda yaklaşık yirmibin parçalık katı atığa karşılık ne kadar insana, ne derece anlatabildik denizi? Ne derece yer açabildik hayatlarında denize? Tüm emeğe, tüm iyi niyete karşın ne yazık ki bizim de eksik kaldığımız nokta bu oldu iki yıl boyunca. İki yıl önce hayal bile edemeyeceğimiz işler yaptık belki, ama yeterli mi?
Medar-ı Maişet Motoru’na ihtiyacımız var. Topal Hasanların, Ahmet Ateşlerin sesi olabilmek gerek. Denizin sesi olabilmek gerek. Hepsinden önemlisi, söylememek, yapmak gerek. Ne kadar bilim adamı varsa en az o kadar deniz ozanı gerek!
İşte bu amaçla yayına giriyor STH Deniz; her yönüyle anlayabilmek, anlatabilmek adına denizi. En önemli eksik halkayı tamamlamaya çalışmak adına; deniz kültürü adına… Bildiğimiz ne varsa paylaşmak, bilmediğimizi öğrenmek ama daha da önemlisi bilgiyi anlaşılır, kullanılır hale getirmek adına.
Şu Şehr-i İstanbul ki, yüzyıllarca balıkları dillere destan olmuş, uğruna kitaplar yazılmış. Şu Şehr-i İstanbul ki, ikibin yıl boyunca tarihin akışını Boğaz’ı, denizi sayesinde şekillendirmiş. Ve biz son sahipleri bu kocamış şehrin, daha yüzyıl önce liman olan yerde tekne kalıntısı bulundu diye şaşırıyoruz! Denize girmek için pusulamız karpuz kabuğu; palamutun adı derya kuzusu. Hal böyle olunca, görmezden gelip önümüzde boylu boyunca uzanan soylu denizi, altına tüneller oyuyor, üstüne köprüler dikiyoruz aşabilmek adına.Selam olsun Balıkçı’ya, Sait Faik’e, Yaşar Kemal’e ve daha nicelerine! Selam olsun Topal Hasan’a, Nuri Ateş’e, Selim Balıkçı’ya, Medarı Maişet Motoru’nda ter döken tüm balıkçılara…
Hakan Tiryaki
hakan@indeep.com.tr
www.indeep.com.tr