1998 yılında Antalya’ya ilk adımımı attığımda, “Herşey Dahil” sistemi otellerde yeni yeni uygulanmaya başlamıştı. 1999 yılında Belek’te Tatbeach Golf Hotel’de grafiker ve basın danışmanı olarak görev yaparken,otelin sahibi Tatlıcı Grubu ısrarla yarım pansiyon sisteminde diretiyordu.
O dönemde çevre oteller hızla Herşey Dahil sistemine geçerken, Tatbeach Golf Hotel yarım pansiyon işletme anlayışından vazgeçmiyordu. Otelin genç sahibi Uğur Tatlıcı ile sık sık bu konuda görüşüyor, bana bu sistemin Türk turizmi için sıkıntılar oluşturabileceğini, ilerleyen yıllarda Herşey Dahil sisteminin Türk turizmine zarar verebileceğini dile getiriyordu.
Açıkçası bu konuda direniyordu.
Çalıştığım süre boyunca, iki binli yılların başına kadar yarım pansiyon olarak işletilen bu otelde görev yaptım. O dönem özellikle golf için gelen, çoğunluğu Avrupalı ve özellikle Alman turistlerden oluşan gruplar zarafetleri, davranışları ve restoran kültürleriyle fark yaratıyorlardı. Sabah ve akşam saatlerinde pırıl pırıl elbiseleriyle restorana geliyor, tabaklarına yetecek kadar yemek alıyor, masalarda neredeyse hiç artan bırakmıyorlardı. Yemek sonrası da şık bir vaziyette çarşıya çıkıp alışverişlerini yapıyor bölgeye katkı sağlıyorlardı.
O dönem israf yok denecek kadar azdı.
Peki bunları neden anlattım? Çünkü işimiz gereği bugün de bol bol otellere gidiyoruz. Son yıllarda artan otel sayısı, kalifiye personel eksikliği ve Herşey Dahil anlayışının geldiği nokta gerçekten düşündürücü duruma geldi.
Binlerce misafire hizmet verilen devasa operasyonlar adeta küçük bir şehir gibi işliyor. Yeme-içme, aktiviteler ve diğer operasyonel süreçleri düşündüğümüzde insan bazen akıl erdiremiyor. Karıncalar gibi çalışan otel ekipleri, misafirleri memnun etmek için kendilerini adeta yırtıyor. Ancak ne yazık ki “Ben parasını verdim, istediğim kadar alırım” anlayışıyla inanılmaz bir israf da ortaya çıkıyor.
Dondurma alınıyor, beğenilmediği için bırakılıyor, göz önünde eriyip gidiyor. İçecekler masalarda dolup taşıyor, yarısı bile içilmeden bırakılıyor. Yemekler alınıyor, yenmeden masalarda kalıyor!
En acısı ise su israfı… Bir şişe su açılıp bir yudum içiliyor, sonra masada bırakılıyor. Yazık…
İsterseniz sizi bir de akşama götüreyim!
Akşam yemeklerinde ise ayrı bir tablo var. Saat 18.30’da açılacak restoran kapısında metrelerce kuyruk oluşuyor. Kapı açılır açılmaz masa kapma yarışı başlıyor. Yemek sıraları ise tam bir keşmekeş… Dakikalarca beklemek zorundasınız. Gelen misafirler tabakları tıka basa dolduruyor, taşırıyor, yolda düşürüyor. Bazı masalarda tabak koyacak yer bile kalmıyor. Bi bakıyorsunuz meyve büfesinin önünde bir pazar alışverişi yapar gibi bir turist meyveleri çantasına dolduruyor.
Yemek sonrası ise manzara daha da üzücü…
Bazı masalar yemek dolu tabaklarla bırakılmış. Abartısız söylüyorum, bu israf anlatılamaz. Bunun mutlaka bir çözümü olmalı. Yıllardır konuşuyoruz ama bir türlü bu sisteme çare bulunamıyor.
Burada bir başka üzüntüm ise otel personeliyle ilgili…
O garsonlar gerçekten özverili çalışıyor. Misafire en iyi şekilde hizmet etmek görevleri iken, boş ve hiç yenmeden bırakılan tabakları toplamakla zaman harcamak zorunda kalıyorlar. Misafirlere en iyi hizmeti mi versinler, yoksa masa mı toplasınlar? Bu bile başlı başına bir problem.
Herşey Dahil demişken, bu sistemin etkisi yalnızca otel içindeki görüntülerle sınırlı değil. Çevreye sağladığı ya da sağlayamadığı katma değer açısından da önemli sonuçlar doğuruyor.
Misafir, herşey dahil tatil anlayışı nedeniyle otelden dışarı çıkmıyor ve bölge esnafına katkı sağlamıyor. Her zaman verdiğim bir örnek var: Örneğin Kemer’e her yıl yaklaşık 4 milyon turist geliyor. Bu turistlerin çarşıya çıkıp sadece bir şişe su aldığını düşünün… Ortalama 5 liradan hesaplarsak, ortaya çıkan rakamın bölge ekonomisine katkısını görebilirsiniz. Üstelik bu sadece su örneği… İşin içinde yemek, alışveriş ve diğer harcamalar da var. Dolayısıyla, bu konunun da turizm politikaları içerisinde mutlaka dikkate alınması gerekiyor.
Yetkililer, Herşey Dahil sistemini farklı bir şekilde değerlendirmek ya da yeniden düzenlemek zorunda. Yıllar sonra geriye dönüp baktığımda, Tatbeach Golf Hotel’in yarım pansiyon konusundaki ısrarının ne kadar doğru bir karar olduğunu çok daha iyi anlıyorum.
Belki artık iş işten geçmiş olabilir. Ama en azından bugünden sonra yapılacak en doğru şey, Herşey Dahil sistemine standart getirmek. Aksi halde, gelecekte bu konuyu çok daha büyük bir üzüntüyle konuşacağız.
Unutmayalım ki turizm sadece yatak sayısıyla, otelin güzelliği ve devasa yapısı ile, havuz büyüklüğüyle değil; sunulan hizmetin kalitesi ve sürdürülebilirliği ile var olur. İsrafın önlenmesi hem otellerin maliyetlerini azaltacak hem de ülkemizin kaynaklarını koruyacaktır. Herşey Dahil sistemi doğru yönetildiğinde hem misafiri hem işletmeciyi hem de bulunduğu bölgeyi memnun edecek bir model olabilir.
Önemli olan, bu dengeyi sağlamak için artık vakit kaybetmeden harekete geçmektir. Sanırım bu konuda, yetkililere çok büyük iş düşüyor.
Halil Öncü
TURIZM DOSYASI – https://turizmdosyasi.com/ne-olacak-bu-isin-sonu