Bir yarımada olan ülkemizin denizlerinde yüzlerce canlı türü yaşıyor. Birçoğunu sofralarımıza gelen balıklardan, ya da resimlerini gördüğümüz kitaplardan, filmlerden, belgesellerden tanıyoruz. Oysa denizi tanımak da, sevmek de korumak da karadan, yaşadığımız evlerden, yürüdüğümüz sokaklardan, bindiğimiz araçlarda, kıyısında oturup güneşlendiğimiz sahillerden başlıyor…
Deniz Müzeleri toplumda deniz okuryazarlığının gelişmesinde, anaokulundan üniversiteye çocuklarımızın eğitiminde; vatandaş biliminin gelişmesinde son derece önemli kurumlar.
Ülkemizde henüz emekleme aşamasında olan deniz müzeleri giderek gelişiyor. Onlardan biri de bir deniz kenti olan Çanakkale’de 18 Mart Üniversitesi bünyesinde kurulan Piri Reis Deniz Müzesi.
Bilal Karataş ile birlikte hazırladığımız Deniz Müzeleri programımızda bu hafta Çanakkale’ye, Piri Reis Deniz Müzesi’ne götürüyoruz sizleri. Müzenin sorumlusu olan ÇOMÜ Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Fakültesi Öğr. Gör. Pınar İşmen ile bir deniz canlıları koleksiyonunun nasıl özel müzeye dönüştüğünü konuştuk.
2004 yılında yaklaşık 700 deniz canlısı örneği ile bir galeri olarak işe başladıklarını anlatan İşmen, balıklardan omurgasızlara, deniz memelilerine ait iskeletlerden kaplumbağaya kadar birçok deniz canlısını barındıran galerinin ziyaretçileri yoğunlaştıkça müzeye doğru evrildiğini dile getiriyor:
“Ziyaretçiler yoğunlaştı, küçük öğrenciler gelmeye başladı. Anaokulundan ortaokula kadar… Sonrasında Kültür Bakanlığı’na müracaat ettik ve 2014 senesinde özel müze statüsü aldık. 2016’dan bu yana görevimizi yerine getiriyoruz. Galeriden özel müzeye geçene kadar birçok olay oldu…”
Pınar İşmen, programda galeriden özel müzeye geçme aşamasında yaşadıklarını, kolaylıklar ve zorluklarını anlattı. Ülkemizde gerek mevzuat açısından gerekse deniz bilimlerinin denizel biyoçeşitliliğin toplumdaki algısı açısından birçok alanda yeni yollar, yeni iletişim alanları bulmamız gerektiğini bir kez daha anlıyoruz. Ancak her şeye rağmen denize gönül vermişi bir bilim insanının anlayışlı bir ekiple bir araya geldiğinde aşamayacağı hiçbir zorluk olmadığını da görmüş olduk.
Pınar Hocamızın gözlerinde ışıltıyı en çok yükselten ise müzeye gelen küçük ziyaretçilerin hayal dünyalarının zenginleşmesi. Mesela denizyıldızlarının sadece beş ayaklı, beş kollu olmadığını gören çocukların, onların deyimiyle ‘kurabiye gibi denizyıldızları’ da olduğunu görmeleri, köpek balıklarının aslında hiç de korkunç olmadıklarını anlamaları, denizlerimizi daha sağlıklı bilip tanıyacak nesiller yetiştirebilmemiz için çok önemli.
Birçok kitle iletişim aracında kasıtlı ya da bilinçsizce yapılan yayınlarda deniz canlılarıyla ilgili hatalı, eksik, yanlış bilgilerin dolaşıma sokulması özellikle kıyı kentlerimizde deniz-toplum ilişkisinin de sağlıksız gelişmesine neden oluyor. Denize sırtını değil, yüzünü dönen; denizden korkan değil, onunla dost olan bir toplum için deniz okuryazarlığımızı daha iyi seviyelere getirmemiz gerekiyor. Bunun yollarından biri de deniz müzeleri. Tıpkı Çanakkale’deki Piri Reis Deniz Müzesi gibi…
ÇOMÜ Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Fakültesi Öğr. Gör. Pınar İşmen Hocamızın galeriden müzeye dönüşme aşamasında neler yaşandığına dair anlattıkları, bu konuda adım atmaya hazırlananlar için de bir yol haritası olma özelliği taşıyor…
İyi seyirler…
Deniz Müzeleri, 9. Bölüm: Öğr. Gör. PINAR İŞMEN, “Piri Reis” Özel Deniz Müzesi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Fakültesi.
Dr. Elif Özgür