Ateş Evirgen’in Köşesi

Akdeniz’in mavisinin dünyada benzeri olduğunu sanmıyorum. Akdeniz’de mavi derinliklere süzülmek, dalış dışı bir zevk verir insana. Peki uzun yıllar Türkiye denizleri’nde dalış yapmak için bu duyguyu yaşamak yeterli mi? Ne yazık ki hayır!

Dalışın, bu aktiveyi yapana farklı bir duygu yaşatması, bu duygunun uzun soluklu olması, her dalışta ayrı bir heyecan uyandırması gerekir. Bunun için bizim denizlerimiz yeterli mi? Bu soruya hayır demeden önce biraz düşünüp özeleştiri yapmalıyız?

Kıyılarımızda dalış yapanların her gün ayrı bir batığa dalması, her dalışlarında onlarca ayrı türle karşılaşması, büyük deniz memelilerine rastlaması mümkün değil. Peki denize her kıyısı olan ve dalış aktiviteleri yaygın olan, hatta dalış turizmi olan ülkelerde durum farklı mı? Her ülke denizleri bir Endonezya, bir Maldivler, bir Kızıldeniz ile boy ölçüşebilir nitelikte mi? Tabii ki hayır?

Çok uzaklara gitmeyelim, Akdeniz’deki ülkelere bakalım, örneğin İtalya’ya, Hırvatistan’a, Fransa’ya. Hangilerinin kıyıları bizim kıyılarımızdan daha az kalabalık, daha az bozulmuş, tür bakımından daha zengin? Hiç birinin! Ama dalan kişi sayısı bizim ülkemizden çok çok fazla. Dünya dalıcıları dalış amaçlı gezilerini Türkiye denizleri için yapmazlar. Ama Fransa’ya da, İtalya’ya da bu amaçla gitmezler. Dünya denizlerini de en fazla gezenlerin başında gelmelerine rağmen Fransızlar, İtalyanlar, İspanyollar kendi kıyılarını dalıcılarla doldurup taşırırlar. Yerli dalıcıların yarattıkları kapasite bu ülkelerdeki dalış turizminin tüm yükünü çeker. Peki bu ülkelerde devamlı yeni dalış noktaları yaratmak için hurda uçaklar, gemiler mi batırılıyor? Yapay resifler mi oluşturuluyor? Bir iki istisna dışında hayır!

Ama bu ülkelerde insanlar sahip oldukları denizlerin değerlerine sahip çıkıyorlar. Kimbilir, belki de çok zaman önce tükettikleri, bozdukları denizlerine karşı borçlarını ödüyorlar. Ama Ayvalık’tan hiçbir farkı olmayan Kuzey İtalya kıyıları doğal park oluyor, her dalışta Akdeniz’in her canlısını görebiliyorsunuz, Fransızlar İkinci Dünya Savaşı batıklarını önemli dalış noktası olarak hala koruyorlar, Akdeniz’deki en iyi batık dalışlarını yapabiliyorsunuz. Hatta Malta bile bu değerleriyle neredeyse Akdeniz dışından dalıcıların popüler dalış noktası olma aşamasında.

Peki biz de böyle mi? Biz Çanakkale Savaşı batıklarını dalış turizminin, teknik dalış aktivitesinin hizmetine gereği kadar sunabiliyormuyuz? Birkaç bin yıllık geçmişi olan kazıları yapılıp bitmiş batıkları (örneğin Borum Yassıada batıkları, Hisarönü Selimiye batığı gibi) bir Efes Harabeleri gibi turizmin hizmetine sunabiliyormuyuz? Deniz canlılarımızı yeteri kadar tanıyıp tanıtabiliyormuyuz? Örneğin Lessepsian Türler konusunda Akdeniz’in en önemli kıyıları arasında olmamıza rağmen bu özelliğimizi dalış turizmi için ön plana çıkarabiliyormuyuz? Biyolojik dalışları yapay batık dalışlarının çok daha iyi bir alternatifi olabileceğini kabul ettirebiliyormuyuz?

Bütün bunları yapmadan, neden yapay resifler, uçak, gemi hurdalarından yararlanıp dalış noktaları yaratmaya çalışıyoruz?

Bu soruları soruyoruz diye birilerinin kalbini kırıyormuyuz? Eğer öyleyse özür dileriz, ama biz bu denizleri en az onlar kadar seviyor ve tanıyoruz?

Esen kalın,

Ateş Evirgen
www.sualtidunyasi.com.tr

Bizi Sosyal Medyada Takip Edin !




https://www.sualtigazetesi.com/wp-content/uploads/image-2-3.png